T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
MUŞ / HASKÖY - Hasköy Anadolu İmam Hatip Lisesi

Haberler

Mrt

Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş olan bir Ramazan ayına daha kavuşmanın huzurunu yaşamaktayız. 10 Mart 2024 Pazar günü ilk teravih namazını kılacak, 11 Mart 2024 Pazartesi günü ilk orucumuzu tutmuş olacağız inşallahYüce dinimiz İslam, müminlerin dayanışma içinde olmalarını ister. Başta zekat olmak üzere mali ibadetlerin en önemli hikmetlerinden birisi de budur. Dayanışma; bir topluluğu oluşturan fertlerin yardımlaşmaları, birbirlerine destek olmalarıdır. Geleneğimizde dayanışma; yardımlaşma, infak, kardeşlik, ülfet, cömertlik, ihsan gibi kavramları içine alan, vakıf kültürünün de oluşmasında öncü rol oynayan çok önemli bir değerdir. Ramazan ayı sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının daha da güçlendiği, dini ve sosyal hayatımıza büyük etkisi olan kutlu bir zaman dilimidir. Bu ayın oruç ayı olmasının yanında; insanları doğru yola ileten ilâhî kelâm Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in indirildiği bir ay olması ve içinde "bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi"nin bulunması, bu ayın manevi değerini daha da artırmaktadır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde "Ramazan ayı; insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır..." buyururken, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de bu ayla ilgili olarak: "Bir kimse, inanarak ve sevabını sadece Allah'tan bekleyerek, Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." buyurmuşlardır. Oruç ayı olan Ramazan ayı, birçok hikmeti içinde barındırır. İdrak etmekle manevi açıdan huzur bulduğumuz ve sevinç duyduğumuz bu ayda sayısız nimetlerin kıymetini hatırlıyor, geçici beşeri  duygulardan vazgeçip, Yüce Allah'ın emir buyurduğu oruç ibadeti ile sonsuza dek sürecek manevi hazlara ulaşmanın sırrına eriyoruz. Bu vesileyle panomuzu hazırlayan Feyzanur KANDEMİR'e ve öğrencilerine teşekkür ederiz veHayırlı Ramazanlar dileriz.

Mrt

Bu hafta gıybet, yalan ve haset konulu  vaazımız gerçekleştirdik. Dünyaya imtihan için gelen insanın görevi iman edip, salih ameller işleyerek iyi bir insan iyi bir Müslüman olmaktır. Dünya ve ahiret saadeti için yapılması gereken bir takım görevler olduğu gibi sakınılması gereken söz ve hallerde vardır. Sakınılması gereken kötü huylardan bir tanesi hasettir. . Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:  “...Bir insanın kalbinde iman ile haset bir arada bulunmaz.” (Nesâî, Cihâd, 8)  Mümine yakışmayan bir diğer kötü davranış gıybettir. Gıybet, sözlükte “uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak” gibi anlamlara gelmekte olup, genel olarak “kötü sözlerle anma” manasında kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Bir kimsenin gıyabında gerek onun şahsıyla ilgili maddî, bedenî, dünyevî veya manevi, ruhî, ahlâkî ve dinî kusurlarından söz edilmesi gerekse ailesi ve diğer yakınlarının kusurlarının anlatılması gıybet sayılmıştır. Peygamberimiz (s.a.s.), ashabına; "Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sormuş, sahabe; "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını vermişler, bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.); "Kardeşini onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır." diye tarif etmiştir. Kendisine, “Kardeşimde dediğim nitelik varsa, ne buyurursunuz?” denilmesi üzerine; “Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa, işte o zaman gıybet olur. Yoksa ona bühtan ve iftira etmiş olursun” (Müslim, Birr, 28).buyurmuştur.    Gıybeti dinlememek, gıybet edene müsaade etmemek, gıybet edilen ortamlardan uzak kalmak gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) aleyhinde gıybet edileni savunmanın faziletine dikkat çekmiştir: “Kim Müslüman kardeşinin ırzını korursa Allah da kıyamet gününde onun yüzünü cehennem ateşinden korur.” (Tirmizî, Birr ve sıla, 20) Rabbim dilimizi yalandan, iftiradan, gıybetten, kalbimizi hasetten tüm bedenimizi haramdan, fısk ve fücurdan, huzuruna kul hakkıyla çıkmaktan muhafaza eylesin. Bizi cennetine layık kullarından eylesin.

Mrt

Ortaokul öğrencilerimiz Badminton küçükler kategorisinde İl ikincisi olup okulumuzu bölge şampiyonasında temsil edeceklerdir. Öğrencilerimizi tebrik ederiz. Emeklerinde dolayı Maşallah AVÇİL öğretmenimize teşekkür ederiz.

Mrt

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenimiz Feyzanur KANDEMİR okulumuz Ortaokul kız öğrencilerine Mahremiyet Eğitimi verdi. Mahremiyet eğitimi çocuğun kendine ve diğerlerine yönelik özel alan farkındalığı kazanmasını sağlayan bir eğitim sürecidir. Öğrencilerimizin farkındalık kazanması adına emeği geçen öğretmenimize teşekkür ederiz.

Mrt

Bu hafta güzel ahlak'ın önemi üzerindeki vaazımız gerçekleştirdik. Güzel ahlak, bir kul olarak Allah’a karşı Müslümanlık görevini yerine getirmek isteyen herkesin mutlaka bilmesi gereken en önemli konular arasında yer alıyor. Çünkü Allah katında insanı insan yapan, onu “varlıkların en şereflisi” statüsüne eriştiren ve aslî cevheriyle tanışmasına vesile olan sahip olduğu güzel ahlaktır. Allah tarafından Müslümanlara farz kılınan ya da Peygamber Efendimiz tarafından İslam yolunda gösterilen her sünnet bir Müslüman için ne kadar önemli ise güzel ahlaka sahip olmak da bir o kadar önemlidir. Hiçbir dini inanç veyahut inanış İslamiyet kadar güzel ahlak konusuna önem vermemiştir. Hatta Peygamber Efendimiz bir hadisinde “ İslam, güzel ahlaktır.” buyurmuşlardır. Görüldüğü üzere güzel ahlak Peygamber Efendimiz tarafından İslam’a birebir karşılık bulacak kadar önemlidir. Güzel ahlak hem bu dünyanın hem de ahiret hayatının önemli anahtarlarından biridir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetler ile Allah, kullarına güzel ahlak sahibi olmalarını emretmiştir. Güzel ahlak ise Allah’ın buyruklarını ve Peygamber Efendimizin sünnetlerini yerine getirerek sadece Allah için değil Allah’ın diğer kulları için de iyi olmak demektir. Bir insanın karşısındaki insana iyi davranması, hoşgörülü olması, insan olarak ona değer vermesi ya da merhamet etmesi hepsi güzel ahlaktandır.

Mrt

HEDEF YKS 2024 projesi kapsamında okulumuz 11. ve 12. sınıf öğrencilerimize seri deneme sınavları devam etmektedir. Bugün yapılan TYT sınavında öğrencilerimizin eksik konularının belirlenmesi amaçlanmıştır. Eylem planında belirtilen takvime uygun olarak deneme sınavlarımız devam edecektir.

Mrt

Bugün Türk Tarihine altın harflerle yazılan Çanakkale Zaferi’nin 107. yıldönümü kutlamakta ve vatanımız için canlarını seve seve feda eden kahraman şehitlerimizi anmaktayız.

Çanakkale Zaferi dünyanın en güçlü ordularının dönemin en modern silahlarıyla vatanımızı parçalamak için saldırdığında göğsü iman dolu milletimizin ayağa kalkıp düşmana karşı omuz omuza topyekûn mücadele etmesinin tezahürüdür. 18 Mart Zaferi Çanakkale’nin geçilemeyeceğinin, Türk milletinin esir edilemeyeceğinin, Türk vatanının parçalanamayacağının tüm dünyaya haykırıldığı gündür. 18 Mart Çanakkale Zaferi bir milletin yeniden uyandığı, küllerinden yeniden doğduğu, birlik ve beraberlik ruhunu anıtlaştırdığı bir gündür.

Çanakkale Zaferi büyük Türk ulusuna Atatürk gibi dahi bir lideri hediye etmiştir. Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir.” sözünü Çanakkale Savaşı’nda söylemiştir. Milletimizin Çanakkale’de verdiği kahraman mücadelenin ve kazandığı zaferin anahtarı Atatürk’ün bu sözünde saklıdır.

Okul panomuzu hazırlayan Türkçe Öğretmenimiz Zeynep MENTEŞ'e teşekkür ederiz.

Mrt

Her cuma olduğu gibi geçen hafta cuma günü de okulumuz öğrencileri Yusuf YILMAZ öğretmenimizin eşliğinde Azıklı Köyü'nde İmamlık ve Müezzinlik tatbikatını gerçekleştirdi. 

Mrt

Dünya da her yıl 14 Mart'ta matematikçiler tarafından kutlanan Pi Günü, matematikte kullanılmakta olan sabit pi sayısı anısına kutlanır. 14 Mart günü Pi Sayısı olan 3,14'e benzemesi, bu tarihin bütün dünyada Pi Günü olarak anılmasına vesile olmuştur. İşte Dünya Pi Günü Etkinliklerimiz

Dünya Pi Günü, matematik sabiti pi sayısı anısına kabul edilmiş ve her yıl 14 Mart'ta kutlanmaktadır. Nedeni ise Amerikan tarih formatında bu günün 3/14 olarak geçmesi ve bunun pi sayısının anımsatmasıdır.

Pİ SAYISI NEDİR?

Yunanca'da çevre sözcüğünün ilk harfi olan π simgesinden alan, bir dairenin çevresinin çapına bölünmesi sonucu, matematikte kullanılan sayıdır. Değerinin tam olarak bilinmezken genel bir ifadeyle 3 ya da 3,14 olarak kabul edilen, sürekli kullanılış tarihi 250 yıl kadar önceye dayanan sabit kılınan bu sayı 'Pi Sayısı' olarak anılmaktadır.

Eski Mısır'da Rhind Papirüsü'nde isminin geçtiği pi sayısı, Ludolp sayısı ya da başka bir deyişle Arşimet Sabiti olarak da söz edilmektedir. Pi sayısını Babilliler 3 ya da 3,125 olarak kabul etmişlerdir. Eski medeniyetlerden Mısırlılar ise 3,1604 şeklinde sabitlemiştir. Türk matematikçisi olan Semerkandlı Gıyaseddün Cemşid El Kaşi, ilk defa 1436 senesinde Pi sayısının değerini 16 ondalığa kadar hesaplamış bir isimdir.

Pi sayısı için günümüzde yaygın olan yaklaşım 3,14'tür. Gerçek değeri ise 3,141592653589793238462643383... şeklinde sonsuz devam etmektedir. Çemberin çevresinin ve alanın hesaplanması başta olmak üzere matematik, geometri ve fizik gibi bilimlerde büyük bir öneme sahiptir. Okul panomuzu hazırlayan Matematik Öğretmenimiz ESEN AÇIKGÖZ'e ve öğrencilerimize teşekkür ederiz.

Mrt

Bu hafta dua'nın ve dua etmenin önemi üzerindeki vaazımız gerçekleştirdik. Dua, insanda doğuştan var olan bir duygudur. Bu sebeple bütün dinlerde dua mevcuttur. Üstün bir varlığa inanan her insan, hayatının herhangi bir anında dua ihtiyacını hisseder. Çünkü her insan, zaman zaman üstesinden gelemeyeceği birçok olay, üzüntü ve sıkıntı ile karşılaşır. Böyle anlarda insan, Allah’a sığınma ve O’ndan yardım isteme ihtiyacı hisseder ve dua eder.

Normal zamanlarda dua etmeyen veya Allah’a inanmayan insanlar bile üstesinden gelemedikleri olaylar karşısında, darda kaldıkları vesıkıntıya düştükleri zamanlarda dua ihtiyacı hissederler. Bu da insanın duaya muhtaç olduğunun delilidir. Yüce Allah, bu durumu Yûnus sûresinin 12. ayetinde şöyle açıklar: 

“İnsana bir zarar dokunduğu zaman, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını kaldırdı-ğımız zaman ise, sankikendisine dokunan zarardan dolayı bize hiç dua etmemiş gibi davranır. İşte aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle süslü gösterilmiştir.” Aynı şekilde, Lokman sûresinin 32. ayetinde; 

“(Denizde) onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdi-ği zaman, dini yalnızca O’na halis kılan gönülden bağlılar olarak Allah’a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca, içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim ayetlerimizi nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez” buyrulmaktadır.

Bu iki ayetten anlaşılacağı gibi, dua etmek, insanın fıtrî bir özelliğidir. Yine bu ayetlerde Yüce Allah bize, duanın sadece sıkıntılı zamanlarda değil, her zaman yapılması gerektiğini de hatırlatmaktadır. Dua yaptıktan sonra insan, gönlünde bir ferahlık ve 
rahatlık hisseder, isteğinin yerine getirileceği hususunda ümitvâr olur. Bu yönü ile dua, ruhî bunalımlara karşı kor uyucu s a ğ l ı k t edbi r i konumundadır.

1. Dua, İlâhî Bir Emirdir 

Dua etmek, ayet ve hadislerde övülmüş ve teşvik edilmiştir.

“Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin.” (A’râf, 7/55; bk. En’âm, 6/63)

“Korkarak ve umarak O’na dua edin.” (A’râf, 7/56)

“(Ey Peygamberim!) De ki; duanız / ibadetiniz / imanınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkân, 25/77) Peygamberimiz (s.a.s.);

“Ey Allah kulları! Size dua etmenizi tavsiye ederim.” (Hâkim, De’avât, I, 493; Tirmizî, De’avât, 102)

“Duayı terk etmek isyandır, günahtır.” (Heysemî, Ed’ıye, 2, No: 17194) 

“Dua etmekte aciz olmayın, çünkü dua eden hiçbir insan helâk olmaz.” (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No:871; Hâkim, De’avât, I, 494)

“Biriniz dua edip bir şey istediği zaman çok istesin. Çünkü o, Rabbinden istiyor (O’nun nimeti, keremi ve lütfu çok ve boldur).” (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 889)

“Biriniz dua ettiği zaman istediğini çok ve büyük istesin. Çünkü Allah’a hiçbir şey büyük ve çok gelmez.” (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 896) buyurmuştur.Dua eden kimse, Allah ve Peygamberin emrine uymuş, ibadet etmiş, Allah’ı anmış ve sevgisini kazanmış olur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın fazlından isteyin, çünkü Allah kendisinden bir şey istenmesini sever. En faziletli ibadet (dua edip) bir sıkıntının kalkmasını beklemektir.” (Tirmizî, De’avât, 116)

2. Dua, Bir İbadettir.

Peygamberimiz (s.a.s.);

“Dua, ibadetin özüdür.” (Tirmizî, De’avât, 1),

“En faziletli ibadet, Allah’tan sıkıntıyı kaldırmasını beklemektir.” (Heysemî, Ed’ıye, 7, No: 17202),

“Dua, mahza ibadettir” buyurmuş, sonra Mü’min sûresinin; 

“Rabbiniz buyurdu ki: ‘Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir’ anlamındaki 60. ayetini okumuştur. (Tirmizî, De’avât, 1; bk. İbn Mâce, Dua, ; Ebû Davut, Salât, 358; Hâkim, De’avât, I, 491; İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 890

Sahabeden İbn Abbâs,

“En faziletli ibadet duadır” demiş ve yukarıdaki ayeti okumuştur. (Hâkim, De’avât, I, 491)

3. Dua, Allah Katında Çok Değerlidir

“Allah katında duadan daha şerefli bir şey yoktur.” (Tirmizî, De’avât, 1; İbn Mâce, Dua, 1) anlamındaki hadis bunun delilidir. Çünkü, dua eden kimse, Allah’ın varlığını, yüceliğini, kudretini ve kullarına yardım eden olduğunu, acziyetini ve Allah’a muhtaç olduğunu kabul ve ikrar etmiş olur.

4. Dua, Rahmet Kapılarını Açan Bir Anahtardır

“Dua, rahmet (kapılarını açan) bir anahtardır” (Süyûtî, I, 486) anlamındaki hadis, dua eden kimsenin Allah’ın merhametine mazhar olacağını ifade etmektedir. İnsan, içinden gelerek “Rabbim! Allah’ım! Nimetlerini ihsan eyle, affeyle, yardım eyle, musibetlerden koru” ve benzeri 
dilek ve isteklerini Allah’a arz ettiği zaman, Allah, rahmet kapılarını kuluna açar, ona yardım eder.

Mrt

Sevgili Peygamberimizin müjdesine nail olabileceğimiz bir aya kavuşmuş bulunuyoruz. Efendimizin müjdesini her gün yeniden hatırlamakta fayda var  yeniden hatırlayalım. "Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."!(1) Bu müjdeye nail olmanın en önemli yolu içerisinde bulunmuş olduğumuz ayın faziletini kavramak olacaktır.

Ramazan ayı; Tutacağımız oruçlarla bedenimizin sıhhate kavuşacağı, vereceğimiz zekatlar ve sadakalarla malımızın temizliğe ulaşacağı, şeytanların kullara yaklaşamaması ve nefsimizin açlıkla terbiye olmasıyla huzura erdiğimiz, maddi ve manevi hayatımızda birçok güzelliklerin yaşandığı bir aydır. Ramazan ayı; İbadet hayatımızda oruçlarımızla, beş vakit namaz ve teravih namazlarımızla, okuyacağımız Kur’an ile manevi yönde birçok güzellikler elde edeceğimiz bir ay.

Ramazan ayının çok kıymetli olması Yaratanımızın kendisine kıymet vermesiyledir. Bu ayda İnsanlığa son ilahi kitap indirilmeye başlanmıştır. Karanlıklar içerisinde kalan ve cehalet dönemini yaşayan insanoğlu Kuran’ın inmesiyle altın çağını yaşamaya başlamıştır. Sahabeler Efendimiz tarafından gökte parlayan yıldızlara benzetilmiştir. Bu dönüşümün yaşanmasının ana unsuru ise Kuran-ı Kerim’dir. Yaratanımızın Ramazan ayına verdiği kıymetin göstergesi olarak şu ayet-i kerimeyi yeniden hatırlayalım. Kuran-ı Kerim’de Ramazan ayı için şöyle buyrulmaktadır.  

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ

“(O sayılı günler, Ramazan ayı), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin.”(2)

 

Kur’an Ramazan ayında inmiştir. Ramazan Kur’an ayıdır. Bu ayda Peygamber Efendimizle Cebrail bir araya gelirler Kur’an-ı Kerimi okurlardı. Bugün hem evlerimizde hem de camilerimizde okuduğumuz mukabelelerin ana menşei budur. Peygamberimiz (s.a.s.) ve Cebrail (a.s.)’ın sünnetini bugün Ramazan münasebetiyle tekrar etmekte ve bu önemli buluşmayı bizlerde gerçekleştirmekteyiz. İçinde inmiş olan ayı on bir ayın sultanı yapan, içinde inmiş olduğu günü bin aydan hayırlı yapan Kur’an-ı Kerim içinde, yaşamında ve hayatında olduğu insanı ise insanlar içinde kıymetli yapar, hayırlı yapar. Bir aya, bir güne nur katan, aydınlık veren Kuran insana nur katar aydınlığıyla ışıldatır. Hayıtımıza anlam katar, gönlümüze neşe verir. Dünya ve ahiret mutluluğu kendisinde saklıdır. Hayata hayat katan Kuran’dır. -Ramazan ayı anlayış ayıdır. Bu ayda fakirlerin ne durumda olduklarını çok iyi anlamaktayız. Açlığın insana verdiği sıkıntıyı özellikle bu günlerde daha iyi anlamaktayız. Bu anlayışla etrafımızda yoksulluğa düşmüş ve bu sıkıntı ile biçare olmuş kardeşlerimize yardım etmeliyiz. 

Okulumuz kız öğrencilerine bu anlamlı vaazı veren Müftülük Vaizemiz Semra ORAL'a teşekkür ederiz.

Mrt

12 Mart 1921 tarihinde TBMM´de yapılan oylama sonucunda Mehmet Akif´in şiiri, İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir. Mehmet Akif Ersoy, verilen 500 liralık ödülü "Ben bu şiiri para için yazmadım." diyerek Türk ordusuna bağışlamıştır. Mehmet Akif, İstiklal Marşı´nı kitabı Safahat´a niçin koydurmadığı sorulduğunda "O benim değil, milletimindir." cevabını vermiştir.

           İstiklal Marşı´nın bestelenmesi için yarışma düzenlenmiş, bu yarışmaya 24 besteci katılmıştır. 1924 yılında Ankara´da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat ÇAĞATAY´ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930´da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Osman Zeki ÜNGÖR´ün hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuştur.

          Millî marşımız, milletimizin hiç değişmeyen bağımsızlık karakterinin yakın çağdaki büyük tezahürü olan ve Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı içinden çıkmıştır. Millî marşımız, Türk milletinin "medeniyet denilen tek dişi kalmış bir canavar" tarafından yok edilme niyet ve teşebbüslerine karşı verilmiş bir kavganın içinden doğmuştur. Onun için adı "İstiklal Marşı"dır.

   Mehmet Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine İstiklal Marşı için "Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?" diye bir sual sorulmuş. Akif'in şu cevabı, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü olduğunu anlatacak bir vecizedir:

      "O şiir bir daha yazılamaz, onu ben de yazamam; onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. Allah, bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın."

 Okul panomuzu hazırlayan Sosyal Bilgiler Öğretmenimiz Hayriye IŞIK'a teşekkür ederiz.

Mrt

8-14 Mart Bilim ve Teknoloji Haftası nedir?     Bilim ve Teknoloji Haftası her sene 8-14 Mart tarihleri arasında kutlanmaktadır. Haftanın amacı bilim ve teknolojideki gelişmeler konusunda bir hareketlilik sağlamak, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri tanıtmaktır. Okul panomuzu hazırlayan Fen Bilimleri Öğretmenimiz Esma ÇOŞKUNARSLAN'a teşekkür ederiz.

Mrt

Mrt

Her cuma olduğu gibi bu cuma da kız öğrencilerimiz okulumuzun mescidinde vaaz vermeye devam ediyor. Bu haftaki konumuz ise Ramazan ayı ve orucun önemine değinildi. Oruç, Allâh’ın emrine tâbî olmak ve O’nun rızâsını kazanabilmek için imsak vaktinden akşam Güneş’in batışına kadar yemek, içmek ve cinsî münâsebetten uzak durmak sûretiyle yapılan bir ibadettir.

Başta oruç olmak üzere namaz, zekât, infak, zikir, Kur’ân tilâveti, yardımlaşma, ikrâm etme gibi ibadetlere ağırlık verilerek değerlendirilen Ramazan ise, feyizli bir hayatın yaşandığı mübârek bir mükâfât ayıdır. Ayların efendisidir.[1] Bu ayda Cenâb-ı Hak kullarına çok büyük ikram ve ihsanlarda bulunur. Af kapılarını sonuna kadar açar. Küçücük amellere bile büyük sevaplar lûtfeder. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Ramazan ayı girdiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 11; Müslim, Sıyâm, 1, 2, 4, 5)

Oruç, yalnız bu ümmete değil, evvelki ümmetlere de farz kılınmıştır. Allah Teâlâ buyurur:

“Ey îmân edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allâh’a karşı gelmekten sakınasınız diye, sayılı günlerde size de farz kılındı...” (el-Bakara, 183-184) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine hakaret eder ya da çatarsa:

«–Ben oruçluyum!» desin.

Muhammed’in canı kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında miskten daha hoştur. Oruçlunun sevineceği iki ân vardır:

Biri, iftar ettiği ândır, diğeri de Rabb’ine kavuşup orucunun karşılığını gördüğü ândır.” (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163)